Bu şehirde büyüyüp farklı şehir ve ülkelerde yaşamını sürdüren kişilerle yaptığımız röportajlarda, Kdz.Ereğli ile ilgili özlenenleri sorduğumuzda karşımıza ilk çıkan isim Hasan Kuru ve pideleri oluyor. Ünü sınırları aşmış bu güzelliğin yaratıcısını daha yakından tanımak ve Hasan Kuru Pide’nin sırrını öğrenmek için gerçekleştirdiğimiz bu nefis röportajı okurken fırından yeni çıkmış mis gibi pidenin kokusu burnunuzda tütsün…

Kendinizden bahseder misiniz?

1947 yılında Ereğli’de doğdum. Anamızın sırtında başladığımız için doğduğumuzdan beri bu işin içindeyiz diyebilirim. Nimet İlkokulunda okudum. Ben çok haylaz bir çocuktum, o yüzden dördüncü sınıfta bacağım kırıldı ve 2 sene boyunca okula gidemedim. (Tabi o zamanlar kendime topal falan dedirtmemek için devam ediyordum ayağıma kullanmaya, sonra ameliyat oldum ama ayağım düzelmedi.) 1961-1964 yılları arası şimdiki müzenin olduğu binada ortaöğrenimimi tamamladım, o dönemler Bolu’ya gitmek istedim ama olmadı. Sonra Sanat Enstitüsü’sünde torna tesviye bölümünü bitirdim. 1967’de mezun olduktan sonra maddiyattan dolayı üniversiteye gidemedim. Üniversitenin seneliği 3.000 liraydı bulamadım o zaman. 1967’de Almanya bu bölgedeki tüm kalifiye elemanları çekmişti, atölyelerde eleman kalmadı. O dönemler Erdemir’de çalışmam için arkadaşlarım çağırıyorlardı ama ben gitmedim; dedim ki; ‘Kendi fabrikamı kendim kuracağım.’ Daha sonra enişte Karabük’te fırın açtı, orada Teknikerlik Fakültesi de vardı; hem okurum hem çalışırım diye Karabük’e gittim. Ama tam gittiğim sene 1. Sınıflar kapanmış giremedim.
1.5 sene Karabük-Kayabaşında pide fırınında enişteye yardım ettim. Karabük’ teki fabrikada çalışıp fırına gelen babamın arkadaşları, sözü geçen kişiler de Karabük’ teki fabrikaya girmem için ısrar ettiler ama yine girmedim. Daha sonra torna tesviye atölyesi kurmak için 120 bin liraya anlaştım O zamanlar araçlar bu murat taksiler falan yeni yeni çıkıyorlar onların jantlarını falan yaparız para kazanırız dedim. Ancak para yok, onu da yapamadım. 1,5 sene sonra Ereğli’ye geri döndüm. O dönemler eski şuan ki Akbank’ın olduğu dükkanda kahvecilik yapıyorduk. 1972 senesinde eşim Naciye Hanım’la evlilik yaptım. Evlenince tabi sorumluluklar da arttı; sonuç olarak mecbur kaldım 1976’da fırın küreğinin sapına bir yapıştım, hala devam ediyorum:)

Kaç çocuğunuz var?

4 çocuğum, 8 de torunum var Allah bağışlarsa. 1973 yılında büyük oğlum Muharrem doğdu fabrikada ofiste çalışıyordu şimdi İstanbul’da yaşıyor. 1975 yılında İsmail; şuan yanımda olan oğlum doğdu. 1977 senesinde kızım Zakire doğdu şuan Ankara’da yaşıyor. 1978 senesinde Ali doğdu bilgisayar mühendisi. Onun okumadığı, gezmediği yer yok. Zonguldak’ta 1 sene, Çankırı’da 2 sene okudu sonra Kıbrıs’a gitti denklik sorunu nedeniyle İstanbul’da önce Bahçeşehir Üniversitesi’nde sonra Kadir Has’ta Elektrik – Elektronik okudu, mezun oldu. 1 sene Ankara’dan sonra İngiltere’ye gitti yüksek lisansını yaptı ve 7 sene kaldı. Şu an evli, İstanbul’da yaşıyor. Kızımı da okuması için zorladık, kurslara, dil kurslarına gönderdik yurt dışında okuması için ama istemeyince olmuyor.

51 yıl olmuş Hasan Kuru Pidesi ne zaman nasıl kuruldu?

1936’ya kadar biliyorum fırıncılık geçmişimizi. Babadan gelen bir meslek ama ondan öncesi de vardır tabi ki. Annem babam Ereğlili ve eskiden beri bu işle uğraşıyorlar. Eskiden öyle işçiyle iş olmazdı. Ailece çalışılırdı. Anne, baba, çocuklar hep birlikte çalıştık. Babamın zamanında, çarşıda Akbank’ın olduğu yerdeki eski dükkanda biz sabah 10’a kadar simit, 2’ ye kadar da ekmek yapardık. O binayı komple babam işletirmiş; altında fırın, üstü kahve (1940 senesinde bilardo bile getirmiş Ereğli’ye.) Binanın en üstü de oteldi, o binayı komple babam çalıştırırdı. Bir gün Kaymakam babamı çağırdı ve burayı askerlik şubesi yapacağız dedi. Böylece işler değişti. 1957’de şu anda bulunduğumuz Erdemir caddesindeki dükkanı aldık ve diğer yerleri sattık ama o zamana kadar çarşıdaydı fırın. Buralar da çayırdı o zaman; bina yok.

Eskiden Ereğli’de bu işleri yapan başka kimler varmış?

Özyeğin / Simitçi Asiye vardı, onun öncesi orada eskiden rahmetli Remzi Abi simit – kurabiye işi yapardı. Kurabiye işi yok, öldü artık. Kurabiye yapmak da zordu, hamuru 2 -3 dün bekletirlerdi. Bir de şimdiki Asiyenin az ilerisinde tam köşe başında Kasım Abi vardı o çok güzel yapardı kurabiyeyi, bizimkiler de her akşam orada toplanırlardı.

Ereğli’nin simgelerinden biri Hasan Kuru Pidesi nasıl oldu, insanlar niye bu kadar çok sevdi?

Hamur işi çok zor; yazı başka kışı başka, sıcağı başka soğuğu başka, hava durumu, hamur hepsini ayarlamak gerekiyor onları oturtana kadar biz de biraz çabaladık. Önceden simit falan da vardı daha sonra simidi bıraktık tamamen pide işine döndük. Sağ olsunlar sevenler memnun kaldılar ki ismimiz öyle yayıldı. Bu işi öğrendiğimiz rahmetlileri de analım; bizden önce de babam vardı, Yılmaz Abi vardı, bir de Uzunçarşı’da Hacı Nazım vardı pide fırını olan. Onun dışında da bir çok fırın vardı. Düşünüyorum da eskiden fırın daha çokmuş.

Hasan Kuru Pide ve diğerleri arasındaki fark nedir?

Farklı olan hiçbir şey yok aslında el yordamı mı, sevgi mi nasıl izah edeyim bilemedim ki? Katkı maddemiz yok, gizlimiz saklımız yok. Malzemeyi bol koyarız babadan kalma bizim avuç içi terazimiz vardır alışkanlık onu kullanırız. Odun ateşinde yapılması lezzetli arttırıyor. Ereğli dışında birçok yer var açık – kapalı pide yapan, herkesin damak tadı ve her yerde pide kültürü farklıdır bazısı açık sever bazısı neden açık der, Ereğli’de pide kapalıdır.

İşleriniz nasıl?

İşler çok şükür iyi, ama iyi eleman zor yetişiyor; bu yaşta ben hala başındayım babadan kalma iş olduğu için. Çalıştırdığımız elemanlarımız ileride kendi dükkanları açma fırsatı buluyorlar ve referans olabiliyor. Bazen elemanlarımız işten ayrılıp iş yeri açıp daha sonra geri dönüyorlar. Bazen böyle durumlarda bazı şeylerden feragat etmek gerekiyor. Mesela ben çocuklarımla ne bir bayrama gidebilmişimdir, ne rahatça bir yere gidebilmişimdir. Kurban ve Ramazan bayramı dışında bütün yıl açığız. O yüzden aileye pek vakit kalmıyor, onlar da biraz şikayetçi. Gıda işi olunca ,işin başında olmak önemli.

Ürünlerinizi hep aynı tedarikçilerden mi alıyorsunuz?

Ben fazla yer değiştirmem; 30 senenin üzerindedir Kasap Erdoğan Bayram’dan kasap malzemelerini alıyoruz. Eskiden Mehmet Çerçioğlu vardı, Yaşar Abi (Gülüç Belediye Reisi) onlardan alırdık.

Ne gibi şikayetlerle karşılaşıyorsunuz burada?

Bizim işimiz insanlara hizmet. Hizmeti severiz ama bazen olmayacak şeyler de oluyor; mesela bizde çatal bıçak olayı yoktur pide elle yenir. Ama istenince koyuyoruz. Salata yoktur; bazen neden salata yok diye şikayet ediyorlar. Benim babam öyle yapıyordu, ben babamın geleneğini sürdürüyorum. Ama bizden sonrakiler farklı şekilde yapabilirler tabi. Eskiden bizde kıyma, peynir yuvarlak sucuklu çeşitler olurdu, bu fabrika geldikten sonra çeşitler gelişti. Ben bir kere lahmacun yaptım. Bak hiç unutmuyorum 140 liralık malzeme aldım; sattım sattım topladığım para 120 lira. Bunun karı nerede? Bize de o gelmez dedim ondan sonra fırına lahmacun sokmadım.

Çeşit olarak ne var ?

Kıymalı, kuşbaşılı, kaşarlı, beyaz peynirli türetebilirsiniz onlardan ama kişi isterse yarım yarım da yaptırabiliyor. Bizim asıl eskilerden kalma pidemiz, kıymalı peynirli. Soğansız kıymanın üstüne peynir koyulup yapılıyor; o da çok lezzetli olur ama unutuldu artık.

Sizden sonra bu mesleği yapacak olan biri var mı?

Artık yaparsa oğlan yapacak, bizden geçti. Uzun zamandır yanımda çalışan insanlar da evet var ama çoğu da ayrıldı. Bir ara burayı küçültmeye de niyetim vardı. İlk başta işler o fırının önünde başladı, birkaç masa vardı hani gözümün önünde kontrolümüzdeydi her şey. Şimdi masalar arttıkça daha zor oluyor tabii.

Planlarınız arasında yeni bir şube açmak veya başka bir şehirde Hasan Kuru açmak gibi düşünceler var mı?

Almanya, İstanbul, İzmir ve daha bir çok şehirden; ortak yer açalım, gel bir kontrol et o kadar dediler ama ben hiçbirine gitmedim. Yok sen gelme, ismini ver dediler. Gitme ismini ver ama ya rezil olursan diye düşündüm; onun için girmedim o işlere. Bir de İzmir’de Belediyeden bir bayan geldi ‘Usta, gel şu işi yetiştirelim, sen eğitmenlik yap’ dedi. ‘Kızım, ben buradan bir yere gidemem.’ dedim. Orada bir hata yaptım gibi geliyor bana. Türkiye çapında bir şey olabilirdi bu pide. Evimi ihmal etmiş olabilirim ama işimi asla ihmal etmedim, Allah razı olsun eşimin olgunluğu olmasa yapamazdım. Şimdiki devirde zannetmiyorum ki hanımlar ben şuraya gezmeye gideceğim deyince yorgunum diyemezsin. En son bir bayan geldi. ‘Nişantaşı’nda dükkan açacağım, gel orada yapalım bu işi.’ dedi. ‘Kızım, ben gidemem, illa açmak istiyorsan, gel şurada bir ay çalış.’ dedim. ‘Yaparım’ dedi ama ondan sonra rahatsızlanmış herhalde gelmedi. Mesela eskiden Meclisten falan aşçıları getirirlerdi buraya Çorumlular. Onlar da pide ile uğraşır ama onlar suyla açarlar pideyi. Gelirler burada bir hafta çalışıp, öğrenip giderler. Öğretileni alabilme melekesine bağlı bu işler.

Meşhur Pideci Hasan Kuru’ya bu sıcacık sohbet için çok teşekkür eder; daha uzun yıllar ellerinden lezzetli pideleri yemeye devam etmeyi gönülden temenni ederiz.

Share.

Comments are closed.

Exit mobile version