Aydoğdu Amca, bize biraz kendinizden, ailenizden bahseder misiniz?
Ben 12 Haziran 1937 doğumluyum. 7 yaşında Orta Camii’nin oradaki, ağaçlarında arı kovanları olan Süleymanlar İlkokulu’na başladım. Sonra bizim okul kapanınca, Nimet İlkokulu’na aldılar bizi. Oradan da Kayabaşı Okulu’na aldılar. Yani ilkokulu 3 ayrı okulda okudum.
Ailem Rize’den gelme, bu sebeple bize Lazoğlu derlermiş. Oraya da Çeçenistan’dan gelmişiz. Kdz.Ereğli’de o zaman Rumlar da varmış. Osmanlı döneminde bizim sülale harp ve ticaret gemilerine makaracılık yaparmış. Bozhane Camii yıkılmadan önce yerinde yine bir cami vardı ve o caminin altında da Yüksel Kahve vardı. Kahvenin yanında ise bizim Ahmet dedemizin makaracı dükkanı bulunurdu. Gemilerin makara ve yelkenlerinin işleri yapılırdı. Babam da devam ettirdi bu işleri. Soyadı kanununun çıkmasıyla Makaracı soyadını almışız.
Çocukluğum Ortacami civarında geçti. Sonra bizim arazi, evin bulunduğu bölge istimlak oldu, yol geçti ve yer kalmadı. Biz de taşındık. Annem çok güzel dikiş dikerdi, ud çalardı. Erkek fotörü giyerdi, kendine bıyık yapardı; erkek kılığına girip çalardı. Babamlar, babaannem, eycem (anneanem) böyle şeylere karşıydı. Eski zaman insanı tabii fotoğrafa karşı, futbol oynamak yasak. Benim fotoğraflarımı annem saklamıştır hep onlar görüp de yırtmasınlar diye. Pazar günleri ve bayramlarda annem evde dondurma yapardı, biz satardık ve çok para kazanırdık. Ondan sonra simit satmaya başladık. Semt bayramlarında kelebek şeklinde kurabiye satardık. Çocukken para kazanmaya böyle böyle başladık.
Daha sonra okul ve iş hayatı nasıl gelişti?
Liseyi Zonguldak’ta bitirdim. Sanat okulunda okudum ve Kandilli’de staj yaptım, sigortalı oldum. Kandilli’de çalışırken tüpleri doldurup yeryüzüne çıkarıyorduk. 18 ay kaynakçılık yaptım orada. Futbol da oynuyordum Kandilli’de. Bir gün ocakta patlama oldu. Biz yerin dibinde mahsur kaldık. Ama tehlikeli birşey yoktu; bizi arka taraftan çıkardılar. O olaydan sonra öğretmenliğe geçtim. Okul bitince önce Nimet okulunda vekil öğretmenlik yaptım sonra da Kaymakam Bey beni Merve Köyüne atadı. O zamanlar nüfus henüz 7000 civarıydı; herkes birbirini tanıyordu.
Öğretmenliğin bana göre olmadığını anlayınca Ankara’ya gitmeyi kafama taktım. Bizim o zamanlar oraya gitmeye ekonomimiz yetmez, imkanımız yok. Otobüs parası dahi yok. Otobüsler de 15 günde bir gidiyor Ankara’ya. Sıraya giriyorsun otobüs için. En son sıra geldi. Emek Otobüsü’ydü hiç unutmam. Para yok bizde ama otobüs sahibi; yarın öbür gün bizim çocuklara faydalı olursun diyerek bizi en önde Ankara’ya götürdü. Futbol oynadığım için Ankara’da kulübe getirdiler bizi. O gün antremanda bizi beğenmiş antrenör Sabri Bahattin Bey. Aynı zamanda Karayolları Emniyet Müdürlüğü’nde personel şefi. O zaman bana 250 Lira intibak verdiler. Maaş 10 Liraydı ve 1950’lerde en büyük paraydı. Kırıkkale maçımız vardı final maçında 2 tane gol attım bana 800 TL para verdiler. Futboldan kazandığım para sayesinde Ankara sosyetesine girdim. Ereğli’ye anneme de para gönderdim çünkü annem hep dikiş paralarıyla baktı bize; babam pek para vermezdi. Ben de kazandığımı anneme de gönderdim. Hem de çok harcadım o dönem. Bir gün Güneşspor’da Ahmet vardı “Katır Ahmet” diyorlardı çok sert oynadı ve o maçta bacağım kırıldı, böylece spor hayatım bitti. Devrek Çilekspor, Güneşspor, Göztepespor, Kandillispor, Yolspor, Karagücüspor kulüplerinde başarılı bir spor hayatı yaşadım.
Sonra askere gittim. Askerden sonra Ereğli’ye geldik iş yok. Erdemir temelleri atılmaya başlamıştı o dönem daha kurulma falan yok. Keşfe gelmişler vs böyle söylentiler var. Ben şansımı deneyeyim Yıldırım Otel vardı o zaman Mustafa diye arkadaş var, dökümhanesi var onun ona söyledim Terzi Sinan vardı. Bana gel dedi orda dökümcülüğe başladık. Ormanlı’nın araçları içindekiler falan. Devrek şubede çalıştım vs. Ereğli’de iş olmadığı için Ankara’ya geri döndüm, ben büyüklerin yanına gittim; Bayındırlık Bakanına gittim ve Manisa Bayındır Müdürlüğünde Atolye Formeni olarak gönderdiler beni. Tüm makine tesisatı,araba bakımını vs her şeyiyle ilgilenip altlarına veren kişidir atolye formeni o zaman. Her kontrol bende. Lastik yok makas yok o zamanlar. Bir süre Manisa’da çalıştıktan sonra Zonguldak’a Saha Amiri olarak atandım. İş hayatımda çok başarılı olmasam da en büyük şansım hep iyi insanların yanına düştüm.
Peki ya evlilik?
Suzan Hanım ile 20 Ekim 1963 tarihinde evlendik. Cenker, Serter ve Ayfer adlarında 3 çocuğumuz oldu. Erdemir’in hizmete geçtiği ilk yıllardı.1964 yılında Kuvvet Santralinde işe başladım. Kuvvet Santrali, Sinter, Etüt Proje Dairesi ve Tevsiat Malzeme Müdürlüklerinde, operatör, teknisyen, sürveyan, amir gibi çeşitli kademelerde 1980’de emekli olana kadar Erdemir’de çalıştım. 64’te girdim 80’de emekliliğimi istedim. Bıktım, sıkıldım çünkü. 80’den sonra hep siyaset politika ile ilgilendim hiç vaktim olmadı. Bana, ‘Ereğlispor almış başını gidiyor; Meydanbaşı’na el atalım’ dediler. Bu sayede çalıştığım dönemde Spor Kulübü yöneticiliğine de el attım. Kulübe Başkan seçilmemde ve sonrasında Seydi Cöbek beni en çok destekleyenlerden biriydi. Kulüpte bisiklet sporu dahil bir çok dalda branşlar açtık. Amaç gençler kötü alışkanlıklar edinmesin; sporla uğraşsınlardı. İlk toplantıda sporculara sahip çıkmaya, okulların müdürleri ile iyi diyalog kurmaya, çocukları kötülüklerden uzak tutmak için ne lazımsa yapmaya karar verdik. Boks branşını kurduk. Atletizm vardı; Suat Yazıcı atletizm ajanımızdı. Spor Kulübünde sağ sol olaylarının yaşandığı yıllarda Tekvando ve Kung Fu ekibi bile kurduk. Sporcular için Müzik Derneği kurduk. Türk Sanat Müziği konserleri verilirdi. Kabotaj bayramı gibi önemli bayramlarda sporcularımız beyaz pantolon yeşil gömlek giyerlerdi. Sporcularımızla birlikte tiyatro oyunu da sahneledik. O dönemde Ereğli’de çok fazla sporcu yetişiyordu. Mesela Erdemir’in kendi spor kulübünde 12 branşta, Meydanbaşı Spor Kulubünde 14 farklı branşta spor yapılıyordu. Ben yönetimden ayrıldıktan sonra ilk iş bisikletleri sattılar. Zimmetle Ankara’dan aldığım Optimist ekipmanlarını da ayrılmadan Erdemir’e verdim; yoksa onlar da giderdi.
Bir dönem pul koleksiyonculuğu ile de ilgilendiğinizi biliyoruz. Bunun dışında gazetecilik de var.
Ereğli’de ilk Filateli Derneği’ni kurdum. Pul koleksiyonculuğunu yaymaya çalıştım. Ereğli’nin Sesi gazetesinde yazdım bir dönem. Erdemir’in kuruluşu ile beraber şehrin nüfusunun birdenbire 7.000’den 70.000’e çıkması ile birçok anlamda hazırlıksız yakalandık, doğrudur. Ancak bunun yanında da sosyal anlamda da beklemediği şekilde değişti Ereğli. Gazinolar açıldı, spor dalları gelişmeye başladı, Eğitim seviyesi arttı vs. Eskiden Ereğli çocuğu daha içine kapalıydı; başkasına yardım etmek istese de edemeyecek kadar cesaretsizdi. Sosyal hayatın gelişmesi ile birlikte bizim çocuklar da açıldı.
Eskiden Ereğli çocuğu daha içi – ne kapalıydı; başkasına yardım etmek istese de edemeyecek kadar cesaretsizdi. Sosyal hayatın gelişmesi ile birlikte bizim çocuklar da açıldı.
Aydoğdu amca, hayata izleyici olarak kalmamışsın; yıllar boyunca Ereğli’de hep hayatın içinde yer almışsın. Anlattıklarından başka aktif olarak yer aldığın bir oluşum oldu mu?
Ereğli Gençlerbirliği Spor Kulübü Baş – kanlığı, Verem Savaş Derneği Başkanlığı, Ereğli Lisesi, TED Kdz. Ereğli Koleji, Cumhuriyet, Ortaokul Koruma ve diğer okullarda başkanlık görevinde bulundum. Siyasetin içinde yer aldım hep. 1946-1960 yıllarında Demokrat Partinin kurucusu olarak İlçe Başkanlığına atandım. 1980 yılında Anavatan Partisi kurucuları arasında yer aldım ve 1987 yılında Doğru Yol Partisinde görev aldım. 1984-1989 döneminde Belediye Meclis Üyesi olarak görev yaptık. Unun, pirincin olmadığı dönemde Tüketici Kooperatifi kurdum. Yıkılmış olan caminin yapımı için kooperatif kurdum. Hatta tapusunu bile aldım. Şu an içinde kütüphanesi, toplantı salonu, imam odası, dernek odası bile var. Dernek odasında da Türk Bayrağı ve İstiklal Marşı asılıdır.
Hayatı dolu dolu yaşayan Aydoğdu Makaracı’yı dinlerken, kendi payımıza derslerimizi çıkarıyor ve kendisine bize zaman ayırdığı için teşekkürlerimizi iletiyoruz.