Işıklarıyla yüzyıllardır denizcilere yoldaş olmuş fenerler yavaş yavaş yaşamdan emekli oluyorlar. Gelişen teknoloji, fenerlerdeki otomasyonun yaygınlaşması ve haberleşme sistemlerindeki gelişmeler deniz taşıtlarının yönlerini bulabilmek için deniz fenerlerine olan ihtiyacını giderek yok etse de, yüzyıllardır tek başlarına denizcilerin yollarını gözlemiş olan bu yalnız, romantik fenerler şimdilerde ülkemizde ve dünyada otel, restoran vb. olarak turizme hizmet etmeye başlamaktadır. Bakım ve onarımların işletmelere yük olmadan yapılabilmesi ve fenerlerin tarihi bir miras olarak gelecek kuşaklara aktarılması için çalışma yapacak birimlerin vakit geçirilmeden oluşturulması ve önlemlerin şimdiden belirlenmesi gerekmektedir. Ülkemizdeki deniz fenerlerinden hiç olmazsa bir kısmı ziyarete açılmalı ve önemli deniz fenerleri yakınında müzeler oluşturulmalıdır. Bu uygulama hem toplumu bilgilendirme açısından hem de bu tarihi mirasa sahip çıkılması gereğinin hissettirilmesi bakımından yararlı olacaktır.
Türkiye’de Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı toplam 422 Deniz Fenerinden biri de bölgemizdeki Ölüce Deniz Feneri’dir. Farklı tarihi ve doğal güzelliklere sahip Kdz.Ereğli’de yer alan Ölüce Deniz Feneri; 1863 yılında Fransızlar tarafından yapılmıştır ve tarih boyunca stratejik bir öneme sahip doğal bir liman olan Ölüce Burnunda yer alır.
Anakaradan kuzeye doğru sert bir çıkış yapan tepede yer alan Ölüce Deniz Feneri; ismini Ölüce Burnundan alır. Ansızın patlayan fırtınaların ve günlerce süren sisin sıklıkla hakim olduğu Ölüce Burnu, denizciler için yüzyıllar boyunca tehlike yaratmış ve bir çok gemi kazasına sebep olmuştur.
Uzun yıllar insan elinden uzak kalmış yeşille mavinin mükemmel bir uyumla birleştiği bu güzel manzaraya konumlanmış olan Ölüce Deniz Fenerine; Kemer Mevkiindeki Korubaşı mahallesinden yarım saatlik bir yürüyüş ile ulaşılabilir. Mevsiminde giderseniz, ulaşacağınız manzara kadar gittiğiniz yol da sizi büyüleyecektir. Masallardaki gibi yabani patikadan geçerken size yemyeşil ağaçların arasında töngel, kuşburnu, erik, böğürtlen gibi güzellikler sunacak olan doğa ananın aklınızı başınızdan almasına da hazırlıklı olun.
Bölgemizde yaşayanlar tarafından çok bilinmese de Ölüce Deniz Feneri; farklı zamanlarda şehir dışından hatta Amerika ve Avrupa’dan gelen Fener meraklılarına saklı güzelliğini gururla gösterir. Osmanlı İmparatorluğundan beri fenercilik; babadan oğula geçen bir meslek olup fenerciler, korudukları ve kurup bakımını yaptıkları fenerleri aynı zamanda evleri olarak kullanırlar. Bugün bu geleneği sürdürüp kuşaklardır fenercilik yapan aileler hala mevcuttur.
Ölüce Deniz Feneri yolunda farklı doğal güzelliklerin arasından geçerken zengin bitki örtüsü de size eşlik edecektir…
Ölüce Deniz Fenerinin memuru olan Mikail Gülhan’da mesleği kayınpederinden devralmıştır ve yaptığı işe sevgiyle devam etmektedir. Denizden 76 metre yükseklikte bulunan ve ‘L’ şeklinde planlanan yapının önünde yükselen Fener kulesinin yüksekliği 9 metredir. Fener ışığının 20 mil görüş mesafesinde olduğunu belirten Gülhan; açık havalarda Şile’den bile göründüğünü ifade eder. Fener Memuru Mikail Bey, Fransızlar tarafından ışığın belirli aralıklarla yanıp sönmesini sağlayan eski kurmalı mekanik aksamını tüm orijinalliği ile saklamaktadır.
Kıyı Emniyet Genel Müdürlüğü kontrolünde olan Fener hafta içi ziyaretçi kabul etmiyor. Sadece hafta sonları görülebilecek olan Ölüce Deniz Fenerini gözü gibi koruyan Fener Memuru Mikail Gülhan’a 0542 3429929 numaralı telefondan ulaşabilirsiniz.
Deniz Fenerleri
Çok eskiden deniz taşıtlarına geceleri yol göstermek için kıyılarda yüksek tepelerde ateş yakılırdı. Daha sonraları liman ağızlarına konan taş sütunlar üzerinde ateş yakılmış, gemilere yol gösterme işine devam edilmiştir.
En eski deniz feneri, MÖ 7. yüzyılda Sigeon’da, bugünkü adıyla, Kumkale’de (Çanakkale) yapılmıştır. İstanbul Boğazı’nın Trakya yakasındaki Timée ve karşı kıyısındaki Chrysopolis (Üsküdar) fenerleri MÖ 2. yüzyılda yapılmıştır.
Dünyanın antik çağdaki yedi harikasından biri olan İskenderiye Feneri, Mısır Kralı Ptolemaios Philadelphos tarafından M.Ö. 280 yıllarında, Knidoslu Sostratos’un planına uygun olarak yapılmıştı Ancak İskenderiye Feneri; 14. yüzyılda meydana gelen bir depremde yıkılmıştır. Yüksekliği 135 metre olan bu fenerin şöhreti bu güne kadar aşılamamıştır. Bu fenerin ışığı, reçineli odunlarla madensel yağların büyük kazanlarda yakılmasından sağlanıyordu. Ünlü bilgin Arşimet’in bu kuleye monte ettiği metalik çukur aynalar vasıtasıyla, yaklaşık elli kilometrelik mesafeye ışık salınabiliyor, işaret ve sinyal verilebiliyordu.
Rodos limanı girişinde Güneş Tanrısı Helios adına yapılan bu bronz heykel ilk fenerler arasında sayılmasa da heykelin elinde tuttuğu bir ateşle limana giren teknelere yol gösterdiği söylenir. Bu heykel New York’taki Hürriyet Abide’sini yapan Fransız heykeltıraş Auguste Barthordi’ye ilham vermiştir.
Osmanlı İmparatorluğu döneminde inşa edilen ilk fener ise Fenerbahçe feneridir. Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1562 yılında inşa ettirilmiştir. Osmanlılar deniz fenerlerine önem vermiş ve Kızıldeniz’den Romanya kıyılarına kadar 200’ün üzerinde deniz feneri inşa edilmiştir.
Ahırkapı deniz feneri Sultan III. Osman zamanında, 1755 yılında inşa edilmiştir. Bakımı Bostancı Ocağı neferleri tarafından üstlenilmiş, kandillerinde yakılacak yağ ise Topkapı Sarayı’ndan sağlanmıştır. I. Abdülhamit döneminde fenerin idaresi gedik usulüne bağlanarak babadan oğula geçmeye başlamış ve bu gelenek günümüze kadar devam etmiştir.
1860 yılında Osmanlı Devleti Fenerler İdare-i Umumiyesini kurarak fenerlerin işletme imtiyazını Michel Marius ve Bernard Camille Collas adında iki Fransıza vermiştir. Cumhuriyet döneminde devlet, 3302 sayılı kanunla Fenerler İdare-i Umumiyesini satın almış ve 1 ocak 1938 de Denizbank’a devretmiştir. Birçok yönetim ve isim değişikliğinden sonra fenerlerin yönetimi 12 mayıs 1997 de kurulan “Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü”ne bağlanmıştır.
Fenerler ile İlgili İlginç Bilgiler
Açık denizde kayalıklar üzerine inşa edilmiş ilk taş deniz feneri, Smeaton tarafından yapılan Eddystone fener kulesidir (1759). Smeaton inşaat mühendisliğinin babası olarak tanınır. Fener inşaatı sırasında, yeni uygulamalar icat etmiştir. Örneğin; taşların birbirine geçme olarak kullanılması, deniz çimentosu, taşları gemiden inşaat sahasına aktarmak için kullanılan özel vinçler bunlardan sadece üçüdür.
Fenercilerin hava koşulları yüzünden uzun zaman karaya çıkamamaları durumunda, yiyecek tükendiğinde, aydınlatmada kullanılan mumları yemeleri gerekebiliyordu. O zamanki mumlar hayvansal ve bitkisel yağ kökenli olduklarından sindirilebilen türden idiler. Dünyada nükleer güçle çalışan tek fener Estonya’daki Tallin feneridir.
Fener ışıklarının yoğunluğunu arttırmak için dev boyutlarda cam prizmalar ve mercekler kullanılmıştır. Bunların en büyüklerinin ağırlığı 5 tona ulaşıyordu. Merceklerin bağlı olduğu platform cıva üstünde yüzüyor ve bir parmak itişi ile harekete geçebiliyordu.