Bu sayımızda bir başka Ereğli Sevdalısını konuk ediyoruz. Değerli büyüğümüz Seyfettin Onat, yaptığı araştırmalar ile geçmişteki Ereğli’yi kayıt altına almak ve gelecek nesillere ulaşabilmesini sağlamak için boş zamanlarında büyük emek sarf ediyor. 4179 adet pul içeren damgalı pul koleksiyonu var. Araştırmalarında Kdz.Ereğli’ye ait 280’den fazla lakap, Ereğli ağzıyla kelimeler, Ereğli yemekleri ve bilmeceleri de yer alıyor.
Seyfettin Bey, sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
7 Mart 1934 Karadeniz Ereğli doğumluyum.Maliye memuru Abdullah Onat ile Emine Fikriye Hanım’ın oğluyum. Çocukluğum Murtaza mahallesinde geçti. Mahalle aralarında top oynardık. Büyüklerimiz de Beyçayırı’na gidip orada futbol oynarlardı. Kışın yukarıdan Fatiha önünden kızağa binerdik, Ali Molla Cami’nin oraya kadar kayardık. Bak sana Fatiha önünden bir fotoğraf göstereyim.
Bu, küçüklüğümde iki dedemle birlikte çekilmiş fotoğrafım. Oraya Fatiha Önü denmesinin sebebi de; Ali Molla’dan yokuş yukarı çıkınca insanlar burada durup dinlenirdi. Aşağıda da mezarlık vardı. Dinlenirken mezarlığa doğru bir fatiha okunmadan yola devam edilmezdi. Bu sebeple buranın adı ‘Fatiha önü’ olarak kalmış.
Okula gitmeden okuma yazmayı ve hesap yapmayı öğrendim. Evin önünden Süleymanlar mektebi çocukları geçerdi. Babam oradan geçen çocuklara soru sorardı. Onlar bilemeyince bana sorardı. Ben bilirdim; ‘Onların karnesi var, benim niye yok?’derdim. Bunu çok söylerim: o zamanın eğitimi şimdikinden çok daha iyiydi. 1940’da babam Maliyede çok başarılı olduğu için Zonguldak’a tayin ettiler. Liseyi Mehmet Çelikel’de okudum. Ama yazlarım hep burada geçti. 1950’de babam emekli olunca Kdz.Ereğli’ye geri döndük. 1954 yılında Ankara Hukuk’a girdim.Orayı yarım bırakıp Askere gittim. Asker dönüşü, o zaman Alaplı’da olan Orman İşletmesine başladım. Oradan da Demir Çelik’e geçip; 1991 yılında emekli olana kadar Erdemir’de çalıştım.
Şimdi fotoğraflar üzerinden eski Ereğli’yi inceleyelim: Bu kayıt; Perihan Güçeri’nin 30 Ağustos Teyyare Bayramı münasebetiyle 4/9/1931 tarihinde icra kılınan 2 çifte hanımlar sandal yarışında 1. geldiğini belgeler. Hanımefendi, Dündar Güçeri’nin annesi. Sene 1931 ve o yıllarda kadınların sosyal hayatın ne kadar içinde olduğuna dikkatinizi çekerim. Bu da cemiyetin üye kayıt belgesi. Bu da o zaman ki dernekler ve şimdiki arasındaki farkı gösterir.
Toprağı Sevme Cemiyeti ile ilgili fotoğrafta; sol baştaki kültürlü bir insandı. Marangoz Nedim. Zeki Karaca’nın babasıdır. Zonguldak’a Vali Halil Aksoy’a gidiyorlar. Biz bir cemiyet kuracağız diyorlar. Tüzüğünüz nerede diyor.Marangoz Nedim tüzüğü hazırlayıp 1 saatte tasdik ettirip getiriyor.
2. festivalde Eski Belediye reislerinden Mazlum İsmail’in oğlu tarafından bu fotoğrafın orijinali; Tema Vakfı Kurucusu Hayrettin Karaca’ya hediye edildi. Rahmetli Kadri Yılmaz’dan öğrendiğim kadarıyla; bu dernek siyasi amaçla kurulmuştur ama her ne kadar kayıtlara 8000 adet geçse de 4000 adet ağaç dikmişlerdir.
Bu; ‘çifte’denen Ereğli’ye ait özel bir müzik aleti, şu an bunu yapan veya kullanabilen var mı bilmiyorum. 2’li kaval bu…
Ortadaki oturan Mal Müdürü Remzi Atalay. Aynı zamanda Ereğli’deki ilk bandoyu kendisi kurmuştur. Bandoda da ayakkabıcısı, boyacısı, maliyecisi, tahsildarı karma bir yapı var.
Bu hayrat Dışçeşme’de duruyor ve hala akıyor. Yapılış yılı da 1818’e tekabül ediyor. Şuan çeşmenin beşte biri yukarıda, kalanı yerin altında. Keşke Belediye bunu çıkarsa ve etrafını düzenlese. Bu tarihi değerin farkına varılsa. Başka ülkede olsa kıymeti bilinir. Harf inkılabından önce Rüştiye Mektebi var (ortaokul).
Harf inkılabından sonra bir boşluk oluştu. Ereğli’nin Cumhuriyet Dönemindeki ilk ortaokulu 1937’de kuruldu. Zannederim Nuri Çimenoğlu belediyeye bir takvim veriyor. Halil Paşa konağında (şimdiki müzede) ortaokulu kurmak üzere bir karar veriyorlar, ücretleri de şimdiki kolejler gibi veliler tarafından karşılanıyor ve 2 sene bu şekilde eğitime devam ediliyor. Daha sonra okul Milli Eğitim’e devrediliyor.
Türkiye’nin ilk muhtarlarından Hoppa Münevver. Bu fotoğraf 1935 yılında muhtarlar toplantısında çekiliyor. Çaylıoğlu’nun (Şimdiki Güneşli’nin) muhtarıydı. Ata binemezdi, o kadar iri yarıydı ki at çekmezdi. Kağnı arabasıyla giderdi. Hem enine hem boyuna kapılardan zor girerdi. Soyadı kanunundan sonra adı Münevver Özmen oldu.
Seyfi Bey’e bize vakit ayırdığı için teşekkür ederken; Söyleşimizi Asım Çelikpehlivan’ın büyük oğlu Necdet Çelikpehlivan’ın Ereğli isimli şiiri ile bitiriyoruz. Seyfettin Bey, bu şiiri; 1955’te İstanbul’da Yedigün mecmuasının Genç Şairler ilavesinden bulmuş… Şiirde Ereğli panaromik olarak anlatılmış.
Ereğli! Kuş sesleri ile uyanıp;
Dalgalara ninni,destan düzersin
Ağaçlarla yeşil renge boyanıp,
Enginlere doğru yaman sürersin.
Bababurnu su içine serilmiş
Göztepesi coşmuş göğsü gerilmiş,
Güzel adı Ereğli’ye verilmiş
Gurbet elde dilden dile gezersin.
Evler birer çelenk çiçekte,
Kula şirin, Keşiftepe boz renkte,
Dalgalarla her an Uzunkum cenkte
Hey Ereğli gönlümüzde yüzersin
Mis mis çilek kokar seher yolların
Renk renk çiçek açar kırık bellerin,
Şırıl şırıl dağlarınla sellerin
Senden ayrı kalmışları üzersin.
Çetin ağlar yurdum der de öğünür
Gurbet elde hasret çeker döğünür
Gönlü ateş olan sende söğünür
Ne biz senden, ne sen bizden bezersin