Esra Kuru – TED Kdz. Ereğli Koleji Vakfı Özel Okulları Psikolojik Danışmanı
Ünlü bir şairimizin “Gece Uçuşu” şiiri şu dizelerle başlar. “Beni bu kadar çalkaladılar, elbet bir yerde köpürecektim.”
Modern dünya bizi çalkalayıp duruyor. En çok da yaşadığımız salgın süreci bizlerin ve çocukların üzerinde oluşturduğu baskıyla hepimizi köpürttü de köpürttü. Köpürmeyi engelleyecek ne varsa elimizden alındı. İlk başta hepimiz salgını yoğun bir korkuyla karşıladık. Yarattığı kaygıyla baş etmenin yollarını aradık. Sonra sakinleşip yeni dünyaya uyum sağlamak için kolları sıvadık. İnsanın doğasında var, uyum da sağladık. Bunun en iyi örneğini bize çocuklar gösterdi. Onların yüksek uyum becerileri ve bu yöndeki çabaları bizleri bir kez daha kendilerine hayran bıraktı. Kısa sürede maske takmaya, sosyal mesafe kurallarına, uzaktan eğitime ve yeni düzenin diğer getirilerine ayak uydurdular. Her değişim ve gelişmenin ilk başta beraberinde getirdiği sancıyı yaşasalar da heybelerine yeni beceriler eklediler. Çocukların uzaktan eğitimle takip etmeleri gereken süreçlerin artmasıyla birlikte zaman yönetimi ve sorumluluk alma alanları da arttı.
Salgın sürecinin uzun vadede getirileri olsa da alışkanlıklarımızdan çok şey götürdüğü kesin. Tek başına yaşayamayan insan, sosyalleşemediği, ilişki kuramadığı bir düzene hapsoldu. Özellikle okulların uzaktan eğitime geçmesi ile birlikte çocukların en büyük sosyalleşme ve oyun alanları ellerinden alındı. Oysaki sağlıklı bir kişilik gelişimi için sosyalleşmenin ve oyunun önemi yadsınamaz. “Oyun çocuğun işidir.” der Montessori. Oyunu, sevgiden sonra gelen en önemli duygusal doyum olarak görmek gerekir. Sevgiden yoksun bir çocukluk olamayacağı gibi oyunsuz bir çocukluk da düşünülemez. Tam da bu yüzden çocuklar ekranlarda kendilerine oyun alanı yarattılar.
Bu da çocukların uzaktan eğitimle zaten artmış olan ekran sürelerini daha da arttırdı. Bilinçli anne babalar ekran sürelerinin artmasından duydukları tedirginlikle eski düzene dönmeye çalışırken çocuklarıyla ilişkilerinde gerginlikler yaşadılar. Bu çatışmalar hem anne babaları hem de çocukları yordu. Ancak ileride daha büyük sorunlarla karşılaşmamak için yine de mücadeleyi elden bırakmamak gerek. Çocukla anlaşarak yatmadan bir saat öncesini ekransız saat ilan etmek, ekranda oynanan oyun saatlerini sınırlandırma getirmek, bu süreyi de parçalara ayırarak kullanmasını sağlamak, ailece yapılabilecek ev aktivitelerini arttırmak, çocuk dergisi abonelikleri edinmek ekran süreleri ile mücadelede başlangıç için atacağımız adımlar olabilir.
Okul bahçeleri öğrencisiz kaldığında ve uzaktan eğitime geçildiği süreçte ebeveynlerin çocuklarının eğitim süreçleriyle ilgili kaygıları arttı. Öğretmenler, uzaktan eğitime uyum sağlamada zorlanan öğrencilere ulaşarak öğrencilerin motivasyonunu diri tutarak uzaktan eğitimi dikkat çekici ve merak uyandırıcı hale getirerek bu süreçte öğrencilerin ve ebeveynlerin en büyük destekçisi oldular. Şüphesiz çocuklar da rol model aldıkları, kişisel, sosyal ve bilişsel gelişimlerine katkı sağlayan onları birçok yönden hayata hazırlayan öğretmenlerinden uzak kaldılar. Böylece bizler de yeniden okulların sadece bilgi aktarılan yerler değil çocukların psikososyal gelişimlerini büyük oranda destekleyen alanlar olduğunu deneyimledik.
İnsan alışılmadık olanı zihninde koyacak bir kutu bulamaz. Salgın, hepimiz için alışılmadık bir süreçti. Önce tedirgin etti, sonra ezber bozan her şey gibi bizi yeniliğe yönlendirdi. Düzenleme yapmamız gereken alanlarda ‘Acaba’ ile başlayan ilk soru ‘Neden olmasın?’ sorusuna ve en sonunda ‘Bence olur’ cümlesine dönüştü. ‘Bence olur’ cümlesinden ‘İyi ki oldu’ cümlesine geçiş yaptığımızda artık zihnimizde yeni bir kutu, yeni bir alan açılmış demektir. İnsan böylece gelişir, genişler ve büyür.
Salgın süreci birçoğumuzun zihninde yeni kutular açtı veya karanlıkta kalmış kutuları aydınlattı. Evrene de geniş bir bakış açısıyla baktığımızda güzelliklerin zorlukların ardında gizli olduğunu görürüz. Tohum toprakta çürüyünce bir fidana, kömür yüzyıllar süren bir sıkışmadan sonra elmasa dönüşür. Beyaz kar hava sıfırın altına düşünce yağar.
Bu zorlu süreçten güçlenerek çıkmak için belki de Gece Uçuşu şiirinde olduğu gibi bazen bizim de köpürmeye hakkımız olduğunu ve karanlık zamanların ardından aydınlığın geleceğini kendimize hatırlatmamız gerekir.