“Bu ülkeden aldığını bu ülkeye vermenin en kutsal görev olduğu” bilinci ile kurulan ve faaliyetlerine devam eden Koşunlar Demir Çelik Limited Şirketi’nin kurucularından Cenk Koşun ile şirketin kuruluş aşamasından bugüne gelmesini, Demir Çelik Sektöründeki gelişmeleri konuştuğumuz bu keyifli sohbette ele aldık.
Cenk Bey, öncelikle sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1980 doğumluyum. Aslen Konya Akşehir’liyiz. Babamın asker olması nedeniyle İlkokul, Lise, ve Üniversiteyi farklı şehirlerde okudum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesini bitirdikten sonra 1998 yılında Askeri Okula girdim, 10 yıl askeriyede çalıştıktan sonra 2008 yılında bıraktım. Ağabeyim ve babam 1999 yılında buraya yerleşmiş ve demir çelik işine benden önce başlamışlardı. Ben 2008 yılında Kdz.Ereğli’ye geldikten sonra Koşunlar Demir Çelik’i kurduk, o günden bugüne şirket müdürü olarak çalışmaya devam ediyorum ve yatırımlarımıza devam ediyoruz. Evliyim, 12 yaşında bir oğlum ve 8 yaşında bir kızım var. Onlar dünyamızın neşesi…
Yine babanız, abiniz ve siz aile şirketi olarak mı devam ediyorsunuz?
Babam 72 yaşında şu an, ticaretle uğraşmıyor artık. Allah başımızdan eksik etmesin yine arkamızda. Abim Manisa’da duruyor. Orada 4 kişi çalışıyor. Ürünün depolama ve dağıtımı oradan gerçekleştiriliyor. Onun dışında muhasebe, satın alma ve diğer işler Kdz.Ereğli’de gerçekleştiriliyor.
Koşunlar Demir Çelik olarak tam olarak ne yapıyorsunuz?
Müşterilerimizin sac ayağını yönetiyoruz. Yani imalatçı, ithalatçı, üretici firmalarımızın bir sene içinde veya üretim aşamasında kullanacağı yassı çeliği biz sağlıyoruz. Hangi ebatta nitelikte ne istiyorsa Erdemir veya Türkiye’nin diğer üretici firmalarından tedarik edip amaçlarına uygun şekilde onlara teslim etmek amacımız. Biz kabul etsek de etmesek de sektör kabuk değiştiriyor. Artık her üretici tüccar oldu, ürettiği malı nihai alıcısına kendi ulaştırıyor. Bunun örneğini de hepimiz gördük. 2008 yılında Kdz.Ereğli’de 486 tane kayıtlı sac tüccarı vardı, şu anda faaliyette bulunan 50 tane tüccar yok. Tabi ekonomik kriz de buna etki etti ama sektör olarak büyük bir kayıp gerçekleşti, oyuncular azaldı. Tek sebep Erdemir’in özelleşmesi değil; asıl sebep tüm Türkiye’de sektörün şekil değiştirmesi. Erdemir dışında da Türkiye’de birçok kaliteli demir çelik fabrikası var ve hepsi de ürettiğini kendi satıyor. Bu yüzlerce küçük firma yine kendi gibi satış yapan büyük firmalarla rekabet edemez, bu eşyanın tabiatına aykırı.
Siz de tüm bunları öngörüp farklı bir yola girdiniz.
Evet, rüzgara karşı durmanın bir anlamı olmadığını düşündük ve altı yıl önce bir karar aldık. Biz toptan ticaretten ziyade belirli bir bölgede perakende yapalım dedik. Yaptığımız fizibilite çalışmalarında Bursa, Eskişehir, Manisa’nın hızlı büyüyeceğini saptadık. Zaten otobanlar, hızlı trenler buna göre şekil alıyor. Manisa’nın diğerlerine göre daha bakir, gelişmeye müsait olduğuna karar verdik. Yaklaşık 300 metrekare bir yerde başlangıcımızı yaptık. İşler beklediğimiz gibi gidince, Manisa ili orta ölçekli sanayi sitesinde yer satın alıp ilk fabrikamızı yaptık. Daha sonra orası küçük gelince şu an 2500m2 ve 2000 m2 fabrika binalarımızda devam ediyoruz.
Tabi bu süreci anlatmak kolay oluyor ama süreç nasıl gelişti?
Manisa’da böyle bir yatırım yapmak, oradaki firmalarla rekabet etmek tabii ki zordu; bu altı yıl bizim için çetin geçti. Hiç bilmediğin bir havuza giriyorsun, nefesini ne kadar tutacağını bilmiyorsun. Karar almak kolay ama uygulaması çok zor oldu. Sermaye yapınız ve ticari tecrübeniz çok fazla değilse bu çok da kolay olmuyor. Ama çok şükür çalıştık, Allah da yardım etti, oradaki insanlar da bizi sevdi. Hem Ereğli ayağı olup, hem orada olan şirket yoktu. Burada her türlü hizmeti ve malın tedariğini hızlı bir şekilde yapabiliyoruz. Orada da fabrikamızın olması insanlara güven veriyor. Bir artımız da nereden baksanız artık 20 yıllık bir tecrübemiz var. Sadece mal satmadık; insanlara teknik anlamda da hizmet verdik. Örneğin alıcıya kullanımına en uygun şekil ve özellikte hangi malı alabileceğini söyledik, istediği şeyi hazır dilimlenmiş, paketlenmiş olarak kendisine sunduk. Bu şekilde teknik danışmanlık hizmetiyle de müşterilerimizin karlılığını artıyoruz ve iş disiplinimizden memnun kaldılar. Bu sayede de hem cirosal anlamda hem de yapı anlamında büyümemiz hızlı oldu. İlk yola çıktığımızda iki kişiydik şu an yaklaşık on kişiyiz. Tüccar yani sadece sadece malı satan kişi olarak iyi bir sayıyla çalışıyoruz şu an.
Pandeminin çelik sektörüne etkileri nasıl oldu?
Gıda ve çelik sektörü pandemiden etkilenmedi bilakis daha hızlı hareket ettik. Bizim sektörümüzdeki olumlu ivmenin sebebi; Avrupa’daki üreticilerin fabrikalarını kapatmalarıydı. İhtiyaç olan malzemeler ise ülkemizdeki yan sanayi firmalarından sağlandı, hala da devam ediyor.
İş anlamında devam eder mi sizce?
Aşılama Avrupa, Amerika’da büyük oranda bitiyor, fabrikalarını açıp üretime başlayınca bizim ihracatımız azalacak. Ama şöyle de bir gerçek var eskiden ucuz işçilik nedeniyle Çin’den sağladıkları yan sanayi üretimini Türkiye’nin Çin’den biraz daha pahalı olsa da daha kaliteli yaptığını gördüler. Sadece Çin’e bağlı kalmanın ne kadar riskli olduğunu da gördüler. O yüzden bir tane daha alternatif ellerinde bulundurmak için Türkiye’yi ellerinde tutacaklarını düşünüyorum.
Kdz.Ereğli Ticaret ve Sanayi Odasındaki görevinizden de bahsetmek isteriz.
Çelik Sektörünün meclis üyesiyim. Sektörün eski yapısından çıktığını, şekil değiştirdiğini, bizlerin de buna göre davranmamız gerektiğini buradaki arkadaşlarımızla da sık sık konuşuyoruz. Biz aldığımız kararı 5 yıl sonra hayata geçirebildik. Süreç uzun, biz canlı örneğiyiz. Ama bu riski almak isteyenler için büyük bir fırsat da içeriyor.
Sektörle alakalı uzun dönem planlarınız nedir?
5 yıl önce Manisa’da başladığımız bölgesel yatırım planımızda daha da büyümeyi hedefliyoruz. Orada yatırımlarımızı daha da arttıracağız. İmalata girer miyiz girmez miyiz; o bizim için soru işareti çünkü altyapısı henüz bizde yok. Ama bu işin süreci imalat. Ne kadar toptan veya perakende satsan da bir şey üretip katma değer katmadan çelik sektöründe ayakta kalmak gelecekte zor olacak. Altyapımızı hazırladıktan sonra hedefimiz imalat sektöründe de yer almak. Bununla ilgili AR-GE ve piyasa çalışmalarımızı yapıyoruz.
Zonguldak’ın yatırım teşviki alamamasının sebepleri nedir?
Erdemir Vakfından dolayı büyük paralar dönüyor, ikincisi Amele Birliği var Zonguldak’ ta sigortalı işçi sayısının fazla olması burayı teşvik olarak baltalıyor. Teşvik alamayan firmalar da Düzce’ye veya başka bölgelere kayıyorlar. Bence de teşvik alması lazım bu bölgenin, bunu da siyasilerin değiştirmesi gerekiyor. Buradaki sosyal – ekonomik durumun bu teşviklere ihtiyacı olduğunu anlatmaları lazım.
Manisa’da yatırım açısından durum nasıl?
Orada oturmuş bir kültür var, sanayileşme çok hızlı ilerliyor. Serbest Bölge var, bir malı konteynere koyup Dünyanın her yerine gönderebiliyorsunuz ki bu çok büyük bir avantaj. İhracatçı firma sayısı çok fazla, büyük firmalar var. Bu firmaların orada olmasıyla ilgili yerel yöneticiler çok agresif. Örneğin biz orada yer açtık, yerel yöneticiler hemen ziyarete geldiler; ‘Hayırlı olsun, Belediye olarak yapabileceğimiz bir şey var mı?’ diye ilk günden sordular. Biz hakikaten çok gururlandık. Oranın da Ticaret ve Sanayi Odasına üyeyiz. Bir örnek daha vermek istiyorum ne kadar hassas olduklarını göstermek için: Geçen gün aradılar, Menemen yolu üzerinde Orta Ölçekli bir Sanayi Sitesi planladıklarını söylediler. Bu büyümeyle devam ederse beş yıl sonra var olan Orta Ölçeklinin yetmeyeceğini, ranta izin vermemek için de bu şekilde planlama yaptıklarını belirttiler. Bu bir vizyondur. Sanayi Sitelerinde 5-10 yıl sonralarını planlayan bir şehirle şu an bulunduğumuz yeri karşılaştırmak ne kadar doğru bilemiyorum. Alaplı Organize Sanayi açıldı, ne kadar doldu, Ereğli Organize ne durumda? Burada Belen Sanayi sitesi ve Kışla var. Ufacık dükkanlara 1-1,5 milyon lira istiyorlar. Buna müsaade edilmemesi gerekiyor. Yatırım yapmak isteyen firmaların önünün açılması gerekiyor. İmalatçımıza, üreten esnafa cüzi ücretlerle veya uzun süreli kredilerle yer sağlayıp ezilmesine izin vermemeleri ve yatırımcıyı çekmeleri gerekiyor. Bunu da yerel yönetimler yapmalı. Organizenin içinde Orta ölçekli sanayi sitesi açmak için çalışmalar yaptık. Organizede yer yok diyorlar ama yarısı boş, üretim yok. Zamanında kapatmışlar, gerçekten üretmek isteyenlere fahiş fiyatlarla veriliyor, rant kapısı haline gelmiş. Bu konuyla ilgili de mücadele ettim ama Organizenin Yönetimi bizi reddetti. Halbuki yönetmeliğin içinde var, Ereğli’nin menfaati var. Siz yatırım yapmıyorsanız, yapılmasına da izin vermiyorsunuz.
TSO’ya girme süreciniz nasıl gerçekleşti?
Biz Rahmetli Yaşar Başkan’la bu seçime girdik, çelik sektöründe ikimizdik. Rahmetli vefat edince sektörden başka bir arkadaşla devam ettik. Yani biz bu yönetimde muhalefet olarak girdik aslında. Ama seçim bittikten sonra muhalefet bitti tabii ki. Türkiye’deki en demokratik seçimler Oda Seçimleri bence. 4000 üyenin seçimiyle 21 meclis üyesi geliyoruz. Biz de 7 üyeli Yönetim Kurulunu seçiyoruz; bu üyeler de Yönetim Kurulu Başkanını tamamen gizli oylamayla seçiyor. Keşke her seçim de böyle olsa. Dolayısıyla artık seçim bitince muhalefet diye bir şey kalmadı, Biz Arslan Başkanımızı da çok sevdik, hiçbir sıkıntımız yok, yapılabilecek şeylerle ilgili beraber mücadele ediyoruz. Uyumlu bir şekilde çalışıyoruz. Orada sadece imza atmanın mantığı yok, bir şeyler üretmek adına oradayız. Fakülteler Kampüsü açılması, yeni bir Organize Sanayi Bölgesi kurulması ve daha birçok konuda yoğun bir şekilde Arslan Başkanla birlikte Odamız çalışıyor. Organizenin içinde de bir yüksekokul açılması gerektiğini düşünüyoruz. Gençlerin çalışmaması en büyük kanayan yaramız, bu konuda ara eleman yetiştirilmesi çok önemli.
Ereğli’deki en büyük problemler sizce nedir?
Ereğli’de en büyük sorunumuz trafik; uzmanlardan alınan danışmanlıklarla bunun çoktan planlanıp çözülmüş olması gerekiyordu. İkinci olarak şehrin bir yere doğru kayması lazım. Ya Subaşı’na ya başka tarafa kaydırılması gerekiyor. Erdemir’den dolayı hava kirliliği de en büyük problemlerden biri, bu sorunun da mutlaka çözülmesi gerekiyor. Erdemir’in eskisi gibi sosyal yönden de şehre katkı sağlaması gerekiyor. Tat Metal bunu yapıyor mesela fazlasıyla. Bu konu da kavgayla olmaz; ilgili yerel yöneticilerin siyasilerin işe yarar bir adım atılması konusunda bir araya gelip ortak bir dil kullanıp adım atması gerekiyor. Ereğli Türkiye’deki en güzel sahil kentlerinden biri, ama mesela oturup balık yiyebileceğiniz doğru dürüst bir yer yok. Bu kadar güzel bir sahil ve limanı olan bir yerde var olan 3-5 balıkçı – restoran yetmiyor. Bunun düzelmesi lazım. Burası eskiden beri bir balıkçı kasabasıysa ona uygun olarak düzenlenmesi lazım. Misafirimiz gelince çeliğimizi tanıtıyoruz, çileğimizi de konserve olarak tanıtıyoruz, fındığımız da var ama balığımızı tanıtamıyoruz, balık yemeye başka yerlere gitmek zorunda kalıyoruz. Bu sosyal yerlere yatırım yapmak lazım, yeni yerleri açmak lazım. Ereğli’nin işçi sayısının ve yan sanayisinin gelişmesi için Organize Sanayi Bölgesine büyük firmaların gelmesi gerekiyor. Bu sayede yan sanayi doğar ve gelişir. Turizm bizim için vazgeçilmez. Lakin şehre gelen turist sayısı her geçen gün azalmakta. Bunun sebepleri araştırılmalı, gerekirse bir komite kurulup rapor istenmeli. Kanayan yaramız da, ilave bir üniversite bölümünün açılması. Bu iş yılan hikayesine dönse de, TSO’nun ve diğer kurumların gayretiyle inşallah çok yakında aşılacak.
Boş zamanlarınızda neler yapmaktan hoşlanırsınız?
Ormanı doğayı seven bir arkadaş grubumuz var. İsmi de “Arataş”. Fırsat buldukça ailecek Düzce’nin, Bolu’nun yaylalarına kampa gitmek suretiyle çocuklarımızın da doğayı sevmesini sağladık. Günümüzün en büyük sorunu, çocuklarımızın sosyalleşememesi ve tabletlerinin başında fazla zaman geçirmeleri. Doğa herkes için iyi bir öğretmen, o yüzden doğayla iç içe olmak önemli. Yaklaşık 2 senedir de, Kdz.Ereğli Off-Road kulübünde yer almaktayım. Gerçekten sosyal sorumluluğu çok yüksek bir kulüp. Faaliyetlerine her geçen gün yenilerini ekleyerek, Ereğli’nin bir yüzü, markası olmaya aday. İnşallah daha da büyüyen bir aile olacak. İş dışında eşsiz güzelliğe sahip ülkemizin her köşesini gezmekten, yeni yerleri görmekten ve kişilere, kültürlere dokunmaktan keyif alıyorum. Dost biriktirmeyi tercih ederim. Mevlana’nın “Sende en iyi ne varsa, dostuna onu ver” sözü yaşam kaynağımız olmuştur…
Cenk Bey, Dergi 67300’e vakit ayırdığınız ve sizleri tanımamıza olanak sağlayan bu güzel sohbet için teşekkür ediyoruz.
Ereğli dışında faaliyet gösterdiğimiz için bu tür şeylerden uzak kalıyoruz ama sosyal sorumluluk çerçevesinde güzel çalışmalar yapıyorsunuz, yayınlarınızla farkındalık yarattığınız için bizler de tarafsız medyanın topluma katkı sağlayacağını düşünüyoruz.