Futbolculuk kariyeri boyunca ülkemizi defalarca başarıyla temsil etmiş ve Teknik Direktörlük hayatına büyük başarılar sığdırmış eski Milli Futbolcu ve Evkur Yeni Malatyaspor’un Teknik Direktörü Ertuğrul Sağlam ile keyifli bir sohbet gerçekleştirdik ve kendisini yakından tanımaktan çok memnun olduk.
Ertuğrul Sağlam Ereğli’li midir?
Ailem aslen Gümüşhane Zigana köyündendir. Babam 1964 senesinde Demir Çelik fabrikası kurulduğu zaman Ereğli’ye gelmiş. Ben 1969 yılında Ereğli’de doğdum, burada büyüdüm. İlkokul 3. sınıfa kadar Erdemir İlkokulunda okudum sonra Cumhuriyet İlkokulunu bitirdim. Atatürk Ortaokulunda okuduktan sonra liseyi de Ereğli Lisesinde bitirdim. Cumhuriyet İlkokulunda 5. sınıftayken Ereğli çapında ilkokullar arası futbol turnuvası düzenlenmişti. Erdemir stadındaki bu turnuvada gol kralı olmuştum. Oradaki hocalar beni beğendiler ve Erdemirspor’a geçiş yaptım. Yani ilk lisansımı Erdemirspor’da çıkarttım. Sonraki dönemde de Erdemirspor’un minik, yıldız, genç, amatör ve profesyonel takımlarında yer aldım. Bu sebeple Erdemirspor’un benim hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Canpi (Muzaffer) Hocamın bizim bugünlere gelmemizde çok önemli bir payı olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. O döneme kadar ben futbolla okulu bir arada iyi getirdim.
Süleyman Seba bana hep takılırdı: ‘Bana o transfer parasını nasıl verdirdin.’ diye. Allaha şükür, ben de 24 gol atıp takım da şampiyon olunca o baskıyı üzerimden atma şansım oldu. Çok harika bir insandı. Bugün tabi Süleyman Seba gibi insanların kıymetini daha iyi anlıyoruz. Bugünleri yaşayınca o insanların değeri daha çok ortaya çıkıyor.
Okulda da başarılı da bir öğrenciydim. Eğitim hayatı benim için her zaman önemliydi. Lisedeyken ‘Genç Milli Takımda oynamaya başlamıştım. Daha sonra üniversite sınavında bir çok Ereğlilinin hayalinde olduğu gibi Yıldız Üniversitesi Metalürji mühendisliğini kazandım. Klasik olacak ama o dönemdeki beklentim okulu bitirip gelip Erdemir’de işe başlamaktı açıkçası. İstanbul’da üniversiteye başladıktan sonra Fenerbahçe’den transfer teklifi geldi ve Fenerbahçe Genç Takımında oynamaya başladım. Fenerbahçe’de tesislerde kalıyorum. Yıldız Üniversitesi karşıdaydı ve o zaman Fenerbahçe altyapısı Anadolu Hisarında antrenman yapıyor. Her gün böyle bir üçgende İstanbul gibi bir şehirde yoğun bir tempo içinde yaşamaya başladım. Bir sene bu tempoda devam edebildim çünkü bir taraftan genç takım, Paf takım, bir taraftan genç milli takım maçları, diğer taraftan İstanbul Karması ve bu araya okulu da sığdırmaya çalışıyorum. Üstelik ders programımız da çok ağırdı. Bir de İstanbul trafiğinde yapmaya çalışıyorum tüm bunları. Bir seneyi bitirmeden okuldan fişi çektim. Açıkçası çok üzüldüm bu kararı verirken. Ama Genç Milli Takımda da oynadığım için artık futbolda bir geleceğin kapısını aralamış olduğumu düşündüğüm için bunu yaptım. Fenerbahçe’den sonra Gaziantepspor’a transfer oldum.
Aileniz nasıl tepki gösterdi okulu bırakma kararınıza?
Babam üniversite mezunu, büyük abim İTÜ mimarlık mezunu, diğeri Yıldız Elektronikten mezun. Ailede bir gelenek vardı, ben de bu geleneği devam ettireyim istiyordum tabi ama diğer tarafta da vazgeçilmezim futbol vardı. İstemeyerek de olsa bıraktım. Ortaokul sonunda askeri okul maceram da var Maltepe Askeri Lisesinin kapısından döndüm. O dönemde askeri okulda okumak çok büyük bir olaydı ve futbol da şimdiki kadar popüler bir sektör değildi. Bir de futbolda şimdiki kadar büyük paralar da yoktu o zamanlar. Babamın belli bir döneme kadar pek destek vermediğini belirtmeliyim; ne zaman ki Milli Takım maceram başladı; o günden itibaren de en büyük destekçim oldu. Trabzon Erdoğdu sporda oynayan eski bir futbolcu olarak da bir nevi ilk antrenörüm oldu.
Zonguldak seçmelerine katılmanız hayatınızda bir dönüm noktası olmuş. Bundan bahsedebilir misiniz?
Campi hocamız Erdemirspor’dan yedi arkadaşla birlikte Zonguldak’taki seçmelere götürecekti bizi. Babamın haberi yok tabi bundan, Erdemir’de vardiyası 08:00’de başlıyordu, onun işe gitmesini bekliyorum sabırsızlıkla, ben de hemen arkasından minibüse yetişmek için çıkacağım. Babam çıktı, ben de arkasından koştum Erdemir spor stadına ama oradaki çaycı abimizi buldum sadece; ‘Seni beklediler ama gelmeyince çıktılar yola’ dedi. O gün orada hayatımı değiştirdim. Ciddi bir ikilem yaşadım gitmekle gitmemek arasında. Stadın üstündeki tesislerden koş koşa garaja geldim minibüse atladım. Fener’deki Zonguldak spor tesislerine geldiğim sırada Fener stadına gitmek üzere hazırlanıyorlardı. Koşarak aşağıya inerken Campi Hoca’nın beni gördüğünde gözlerindeki mutluluk uzaktan hissediliyordu. O gün o maçta çok güzel iki gol attım. Sonra ikinci kez seçmeler yapıldı, o seçmelere de babamla gittim. Sonra tabi 16 yaşımda Milli Takıma seçildim ve gerisi geldi.
Gaziantepspor macerası da bu dönemde başlıyor herhalde.
O zamanlar profesyonel olmak için 18 yaşını doldurmanız gerekiyordu. Ben Gaziantepspor’a geçtim ama yaşımın dolmasını bekledim. 1986 yılında 18 yaşımı doldurunca da profesyonel futbol hayatım başladı ve ilk paramı kazanmaya başladım. Antep’teki ilk maçımda o sezon şampiyon olan Antalyaspor’a gol atmıştım. Aynı zamanda Genç Milli takımda da oynamaya devam ediyorum. O dönemde devre arasında Samsunspor elim bir trafik kazası geçirdi biliyorsunuz. 2. yarı ligde oynayamamıştı. Samsunspor’dan teklif geldi ve 89 senesinde kazadan sonraki ilk transfer olarak imzayı attım.
Futbol kariyeri çok güzel ilerlerken eğitim hayatınızı tamamen sonlandırmadığınızı da biliyoruz.
Gaziantepspor’a gelirken okulu bırakmam içimde uhde oldu ve tekrar üniversite sınavına girdim. ODTÜ’nün Mühendislik fakültesi vardı Gaziantep’te; İnşaat mühendisliğini kazandım. Bir yandan yazın Gazi Üniversitesinin Beden Eğitimi Fakültesi sınavlarına da girdim. Yoğun futbol hayatım yüzünden mecburen Gaziantep’teki okulu da bıraktım. Samsun’da başladığım 1990 senesinde 19 Mayıs Üniversitesinin Beden Eğitimi Fakültesi açıldı ben tabi o sınava da girdim. Samsun’da kaldığım süre içinde okulu bitirecek zamanım oldu ve orada kendimi garanti altına aldım. Beşiktaş’tan döndüğümde 2001 senesinde de yüksek lisansımı bitirdim. O dönemde yüksek lisansını yapmış tek üst düzey antrenör bendim zaten. Üniversitede de derslerine devam eden başarılı bir öğrenciydim ben. Öğretmenlerimizin de futbolcu diye torpil geçme gibi bir davranışı söz konusu değildi tabii ki. Hatta A Milli Takım’ın Norveç’e karşı oynayacağı maç için Kampta olduğum dönemde sınava girememiştim. Norveç’e 2 tane gol attım geldim; okula gittiğimde futbol dersinden kalmıştım:)
Peki futbolla ilgili eğitim almanızın size yararı oldu mu?
Ben şahsım adına eğitimin faydalarını futbol oynarken yaşadım ama en çok da antrenörlük kariyerimde faydasını gördüm. Tabi toplum nezdinde veya bizim ülkemizdeki futbol ortamında eğitim ne kadar değer görüyor bu tartışılır ama kendi içimde değerlendirdiğimde her zaman ‘iyi ki okumuşum’ derim. Benim oğlum futbol oynuyor tabi aynı zamanda Bahçeşehir Üniversitesinde de okumaya çalışıyor. Benim zamanında geçtiğim dönemden o da geçiyor yani. Samsun’da beş güzel sezon geçirdim. Son sene de A Milli Takımla perçinlenen ciddi bir başarı grafiği var Samsunspor kariyerimde. Sonrasında Beşiktaş’a transferim de yine güzel beş seneyle devam etti.
Beşiktaş’a transferinizde sizin için ‘70 milyarlık adam’ olarak gazetelerde başlık attılar.
O dönemde Galatasaray’la anlaşma noktasına gelmiştim ama bir ekonomik kriz meydana geldi, bu transferi erteledi. A Milli Takımda ve ligde her geçen gün artan performans dört tane takımın beni alma çabası ile artan bir taleple enteresan bir süreç yaşandı. İşin başında işi bilen bir başkan ve almak için ısrarcı 4 büyük kulüp olunca bu rakam ortaya çıktı.
Siz Beşiktaş’ın çok güzel bir döneminde oynadınız. Ali, Metin, Feyyaz’la birlikte oynama şansınız olmuş muydu?
Ben gittiğimde Feyyaz ayrılmıştı ama Gökhan, Metin, Ali, Rıza, Recep, Sergen, Alpay gibi çok iyi oyuncular vardı. Çok güzel sezonlar geçirdik. Toshack gelene kadar 22 gol ortalamasıyla oynadım. 8 senelik bir Beşiktaş geçmişimiz var. Futboldaki başarıyla alakası olabilir ama camiaya saygı sevgi yönünden hizmet ettiğiniz zaman insanlar bunu gözlemliyorlar.
Futboldan çekildiğiniz zaman, oynadığınız dönemde camiayı nasıl temsil ettiğinize göre insanlar değerlendiriyorlar sizi. O yüzden antrenörlük hayatım boyunca oyuncularıma hep şunu söyledim: ‘Sizin işiniz sadece saha içerisinde gol atmak kupa kazanmak, şampiyon olmak değil. Bir de işin toplumsal ve genç kesime bakan, örnek olan bir tarafı var. Sizi takip eden gençlere örnek olmak gibi bir sorumluluğunuz var.’ derim. Örneğin bakın bizim genç kesim futbolculara bir hakemi kandırma hastalığı var. Topu kaybedince hemen kendini yere atar. Bu da neden kaynaklanır? Annesinden babasından öğrenmez bunu. Televizyonda görüyor yanlış yapan ama takdir gören futbolcu abilerini, örnek alıyor. Biz bazı insani değerlerimizi kaybettik. Eski futbolcular sahada da birbirine daha saygılıydı. Hammadde insan; her sektörde olduğu gibi futbolda da bu değer kaybını yaşıyoruz.
Süleyman Seba ile de çalışma imkanınız oldu. Bu nasıl bir deneyimdi?
5 sene Süleyman Seba ile çalışma şansı yakaladım. Başkanımız Süleyman Seba bana hep takılırdı: ‘Bana o transfer parasını nasıl verdirdin.’ diye:) Allaha şükür ben de 24 gol atıp takım da şampiyon olunca o baskıyı üzerimden atma şansım oldu. Çok harika bir insandı. Bugün tabi Süleyman Seba gibi insanların kıymetini daha iyi anlıyoruz. Bugünleri yaşayınca o insanların değeri daha çok ortaya çıkıyor. Beşiktaş o açıdan daha farklı bir kulüptü. Toshack geldiğinde beni antrenmanda bile görmeden direk defansa aldı. Benim o an iki seçeneğim vardı. Ya şikayet edeceksin sorun çıkaracaksın, ya da hocam benim yöneticimdir ne görev verirse yaparım diyeceksin. Ben karakterim gereği ikinci şıkkı seçtim. Bana bunun zararı çok oldu. Milli takım kariyerim sekteye uğradı. Gol ortalamam hemen düştü. Taraftarlar defans oynadığım maçtan sonra gelip ‘Abi yine gol atamadın’ diye sitem etti. Ama bunun yanında problemli bir oyuncu damgası yapışmadı üzerime. İşini düzgünce yapan bir insan oldum. Sabretmeyi öğrendim. Kulüple problem yaşamadığımdan dolayı Beşiktaş’a antrenör olarak dönmeme olanak sağladı bu durum.
Teknik direktörlük nasıl başladı?
Beşiktaş’tan sonra tekrar Samsunspor’a dönüp 3 sene oynadım. Sonra da teknik direktör olarak görev yaptım. Sonra da Kayserispor’a geçtim. Ardından 1,5 sene Beşiktaş’ ta çalıştım. Devre arası Bursaspor’a geçtim ve güzel şampiyonluk geldi. İlk defa bir Anadolu takımı Şampiyon olmuştu. Sonra Eskişehir’e geçtim. Orada Avrupa Kupalarına katılmaya hak kazandık. Sonra yine Bursaspor ve daha sonra bir ara verdim spora. Takımlarda sezona başladığım seneler içinde 11 senede 8 tane Avrupa Kupası deneyimi var. Ama şöyle de bir gerçek var; Bursaspor’la geçirdiğim o dört sezon, antrenörlük kariyerimin çok ayrı bir dönemiydi.
Her sektörde olduğu gibi sporda ve futbolda da bir yozlaşma olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda düşüncelerinizi alabilir miyiz?
Bence bütün bu yaşadığımız sıkıntıların altyapısında maalesef insan kalitemizin düşmüş olduğu gerçeği var ve bunun çözümü ise insanı insan yapan değerleri tekrar yerine oturtabilirsek gelir. Yoğunlaşmamız gereken asıl mesele bu. Çocukluğuma döndüğüm zaman, büyüklerimizin bize salık verdiği değerlerin toplumdan tamamen uzaklaştığını görüyorum; somut olarak anlatmak gerekirse; yalan söyleme, dürüst ol, başkasının hakkını yeme, çalış, insanlara saygılı ol gibi öğütler, insanı insan yapan değer yargıları ile büyüdük. Ve doğru olan buydu. Ancak bugün bakıyorsun, tam tersi, bunlara değer verenler affedersin enayi gibi algılanıyor, çalışmayıp bedavadan kazanan, başkasının hakkını yiyip onun önüne geçen insanlar da bunları bir marifetmiş gibi ortaya koyuyor ve itibar görüyor. Hal böyle olunca da alttan gelen nesil bu yanlış örneklerle büyüyor.
Biraz da Ereğli’ye dönelim; çocukluğunuzdaki Ereğli ile şimdiki Ereğli arasında gördüğünüz farklar nelerdir?
Ben her geldiğimde geçmişi yad etmek adına çocukluğumun geçtiği lojmanlara çıkarım. Orada gezer, aşağıya öyle inerim. Ereğli’deki değişimden gördüğüm ise; nüfus çok arttı, trafik çok kalabalık, şehirde bir karmaşa hakim. Hayatın getirdiği gerçekler tabi bunlar. Ama Ereğli’nin kendine has güzellikleri hala yerinde duruyor.
Burada olmadığınız dönemlerde Ereğli’nin en çok neyini özlersiniz?
Çocukluğumu, arkadaşlarımı çok özlüyorum. Okul dönemleri gözümde tüter. Her geldiğimde mutlaka Hasan Kuru’dan pide yerim. Her geldiğimde hem kendim için hem de arkadaşlarıma götürmek için kutularla çilek reçeli alırım.
Boş zamanlarınızda neler yaparsınız?
15 aydır çalışmıyordum ama bundan önce 30 sene boyunca hiç boş zamanım olmadı diyebilirim. Bu son dönemde 2 haftada bir yurt dışına çıktım. Özellikle Avrupa futbolunu takip etmeye çalıştım, bol bol maç izledim. Yıllar boyunca yoğun tempo nedeniyle haklarını helal etsinler eşimi, çocuklarımı, annem, babam, akraba ve dostlarımı çok ihmal ettim. Bu dönemde o açıkları gidermeye çalıştım. Biraz baba olmanın keyfini yaşamaya çalıştım. Hayatımdaki en önemli insanların hak ettiği zamanı geç de olsa onlara vermeye çalıştım diyebilirim.
Eşiniz İlknur Hanım’ın da çok emeği var sizin başarınızda o zaman.
Tabii, biz aileydik ama çocukların ve evin her şeyiyle sağ olsun eşim İlknur ilgilendi yıllar boyunca. Hastalıklarında, sorunlarında, okul hayatlarında hiç yanlarında olamadım. Ben hep güzel taraflarını gördüm hakkını helal etsin yıllarca her şeyle o ilgilendi.
Çocuklarınız kaç yaşında ve onlarla aranız nasıl?
Oğlum Burak 20 yaşında kızım Berrak da 15 yaşında. Bizim nesiller otoriter bir aile ortamında baskı altında büyüdük. Şimdilerde o baskıyı hissetmesinler diye çocuklara daha rahat bir ortam sunmaya çalışıyoruz ama doğru mu yapıyoruz yanlış mı yapıyoruz tartışılır tabii ki. Bazen büyüklerin o şekilde davranırken bir bildikleri mi vardı diye düşünmüyor değilim…
Hayatta sizi en çok mutlu eden şey nedir?
Futbol oynarken en çok keyif aldığım şey attığım golden sonraki seyircinin mutluluğunu izlemekti. Benim hayattan beklentim şudur. Allah’ın bana verdikleri karşısında her an ona şükrediyorum. Ve bunu da paylaşmak zorunda olduğumun farkındayım. Şükrettikçe paylaştıkça daha çok mutlu oluyorum. Kendi mesleğimle alakalı da emeğimin karşılığını aldıkça daha çok mutlu oluyorum.
Unutamadığınız bir anınızı paylaşır mısınız?
Lisede okuduğum dönemde oynadığım ilk Milli Maçta 2 gol attıktan sonra cuma günü İstiklal Marşı okunmadan önce Müdür o okulun bir öğrencisi olarak attığım gol için kürsüye davet etmiş ve teşekkür etmişti. Bu beni çok heyecanlandırmış ve aynı zamanda gururlandırmıştı. Bunun dışında Erdemir stadının benim hayatımda çok önemli bir yeri vardır. Hafta sonlarımız orada geçerdi. Halka tatlıyı bilirsiniz. Ben hala bir yerde halka tatlı görürsem dayanamam alırım hemen; anılarımdaki yeri ayrıdır çünkü beni çocukluğuma götürür. Annem bana 5 lira verirdi. O parayla Erdemir stadında bir tane tükürük köfte, bir Uludağ Gazozu ve bir de halka tatlı alırdım. Akşama kadar onunla idare ederdim. Fix menu oydu yani:)
Ereğli’de spor denilince aklınıza ne geliyor?
Ereğli deyince akla Erdemir, Erdemir deyince de akla spor geliyor; spora yatırım geliyor. Ben Erdemir’in eskisi gibi spora destek olması gerektiğine ve devletin de büyük kuruluşları spor konusunda teşvik etmesi gerektiğine inanıyorum. Ereğli’nin bisikletten yelkene, futboldan basketbola çok eski ve geniş bir spor geçmişi var. Bunun devam ettirilmesi çok güzel olurdu.
“Sayın Ertuğrul Sağlam’a bu güzel sohbet için teşekkürlerimizi sunar ve önümüzdeki sezonlar için başarılarının devamını dileriz.”