Tarihimizi bilmenin bizleri birleştirip ileriye taşıyacağına inanıyor ve kayıt altına alınmasına vesile olmak adına Dergi 67300 olarak her sayımızda geçmişin izlerini sürmeye gayret ediyoruz. Bu sayımızda da; Ereğli’nin en eski firması olan 161 yıllık İ. Esat Taneri Oğulları Deniz Acentesini yakından tanımak, geçmişi ve bugünü hakkında bilgi edinmek için ailenin 5. kuşak temsilcisi Rıfat Taneri ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.
Rıfat Bey, bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?
8 Mart 1968 tarihinde Kdz.Ereğli’de doğdum. İlk- orta ve lise eğitimimi burada gerçekleştirdim, okulumuz Kolejdi daha sonra Anadolu Lisesi oldu. Ondan sonra İTÜ Makine mühendisliğinde okudum ve mezun olduktan sonra mesleğimi yapma fırsatı bulamadım ve Ereğli’ ye geldim. Babam ve amcam o dönemde dede mesleği olması sebebiyle aktif olarak şirkette çalışıyorlardı. Önce onların yanında çalıştım. Arada askerliğimi de yaptım. Daha sonra 2000-2005 yılları arasında onlardan devraldım ve bugüne kadar geldik. Gemi Acenteliği üzerine çalışıyoruz. Dolayısıyla 1992 yılından beri bu işin içinde aktif olarak çalışıyorum.
161 yıl bir şirket için Türkiye şartlarında çok uzun bir süre. Eskiye dair belgeler elinizde mevcut mudur?
Şirketin kuruluşu ile ilgili bildikleriniz büyüklerimizin bizlere anlattığıdır. Ama mesela şu duvarda resmini gördüğünüz büyük dedem Hüseyin Efendi. Bu fotoğrafı görenler dedeniz asker miydi diye sorar, hâlbuki bu kıyafet Osmanlı İmparatorluğu’nda o dönemde resmi acente kıyafetidir. Yani bayramlarda, özel günlerde bu kıyafeti giyermiş acente yetkilileri.
Acentenin ilk kuruluş yeri neresi yine Yalı Caddesi mi?
Hayır, çarşıdaki Eken Oteli’nin önünde eskiden boyacılar vardı. Tam o noktada bir bina varmış, Acente ilk oradaymış. O binanın önü de zaten denizmiş, şimdiki gibi değil. Hatta eski siyah beyaz bir fotoğraf vardı, görmüşsünüzdür; bir iskele önünde palamutlar. İşte oranın önündeydi ilk şirket.
5.kuşak olarak bu işi sürdürmek ağır da bir sorumluluk yüklüyor olsa gerek. Nasıl oluyor?
Ben şu an 51 yaşındayım. Çocukluğumdan beri hep gemiler, kaptan amcalar, çarkçı başı amcalar, onlarla büyüdük. İlkokula giderken bile ben gemilere girerdim. Yaş itibariyle Erdemir’e giremezdik ama TTK İskelemiz vardı. Oradan kömür yüklediğimiz küçük gemiler Rize’ye Çaykur’a kömür götürürlerdi. Küçükken en büyük zevkim gemilerde yemek yemekti; kendimi davet ettirirdim:) beni de kırmazlardı. Geminin kıç tarafında balık tutardık. Yani oralardan yetiştikten ve bu işi sevdikten sonra bırakmak pek mümkün olmuyor. Aslında Kaptan olmak istiyordum. Kısmet olmadı, ama pişman da değilim İTÜ Makine Mühendisliği okuduğum için çünkü bana bir vizyon kazandırdı, gelişimimi sağladı ve çok değerli insanlarla çalışma fırsatım oldu.
İ.Esat Taneri Oğulları Deniz Acenteliği’ nin büyük dedeniz Hüseyin Efendi nasıl kurdu?
Hüseyin Efendi 1835 yılında Kdz.Ereğli’de dünyaya gelmiş ve henüz yirmi iki yaşındayken 1857 yılında dönemin bölge valisi tarafından, vapur Acenteliği ile görevlendirilmiş ve böylece Ereğli’deki ilk gemi acenteliği ‘UMURUBAHRİ’ adı ile kurulmuş. ‘Umurubahri’; Cerrahzadeler, Manioğulları, Sönmezler, Taviloğulları gibi ünlü armatör ailelerin ‘Mavna’ olarak bilinen ahşap gemilerinin Karadeniz limanındaki acentelik göreviyle tarihe geçmiş.
O dönemde en çok taşımacılığı yapılan ürünler hangileriymiş?
Ereğli- İstanbul (Sultanahmet) arası deniz taşımacılığı yapılan ürünlerin başında Ereğli’de üretilen el yapımı çalı süpürgeleri ve kömür olurmuş. Daha yakın tarihte de her gün TTK limanından 800-1000 ton arası kömür yüklenirdi. Eski Ereğli resimlerinde denizde irili ufaklı çok fazla sayıda gemi görürsünüz. Onların hepsi kömür sırası bekliyordu. Bir tane bant olduğu için gemiler geliyor, sıraya giriyor birer birer kömür almak için yanaşıyorlardı. Gemiler burada 10-15 gün kalıyordu kömür sırası yüzünden. Dedemden duyduğum da Ereğli açıklarında bazen sıra bekleyen gemi sayısının 50’yi bulduğuydu.
Yolcu gemileri de Ereğli’ye geliyormuş bir dönem…
Tırhan Etrüsk gibi yolcu gemileri vardı. Ben onun son dönemlerini hayal meyal hatırlıyorum. Daha sonra 80’li yıllarda buraya Bandırma ve Tekirdağ Feribotları gelirdi. İstanbul’dan Ereğli’ye gelirdi, burada 2 saat durup Zonguldak’a gidiyordu, oradan Bartın’a geçip bir gece kalıyordu ve ertesi gün aynı yolu takip ederek dönüşe geçiyordu. Ereğli’den sac yükleyen kamyonlar karayolunu tercih etmez, diğer yolcularla birlikte kamyonları gemilere yüklerler. O gemiler akşam 8’de Ereğli’den kalkar, sabah 9’ da Sirkeci’ye yanaşırdı.
Bu deniz trafiğinin olduğu süreçten buraya nasıl geldik?
En büyük şanssızlığımız 99 depreminden sonra TTK rıhtımının kullanılamaz hale gelmesi oldu. TTK limanına bu feribotların haricinde 3-4 gemi yanaşabiliyordu, hayat durmuyordu. Buradaki yetkililer Erdemir Limanı bize yeter, Erdemir bizim işimizi görür diye düşündü. TTK’yı onarmaya gerek yok dediler. Şu an 400 metrelik koskoca iskele orada duruyor sadece bir sahil güvenlik botu 50 metre yanaşabiliyor. Bizim o zamanlar Karabük’ten, Zonguldak’tan ne kadar çok müşterimiz vardı, hepsi gitti.
Hüseyin Efendi’den sonra kim işin başına geçmiş?
1911 senesinde Hüseyin Dedemin oğlu Binbaşı Osman Efendi Trablusgarp cephesinde şehit düşmüş, naaşı dahi Ereğli’ye getirilememiş. Dolayısıyla acentelik bayrağı, 1930 yılında torun Esat Taneri’ye geçmiş. Esat Taneri, 29 Mayıs 1930 yılında Umur-u Bahri (Deniz Yolları) olan şirket adını İ.Esat Taneri Vapur Acenteliği olarak Türkçe ismi ile yenilemiş.
Dedeniz Esat Bey’i hatırlıyor musunuz?
Tabi hatırlıyorum. Dedem 1979’da vefat ettiğinde ben 11 yaşındaydım. Son iki senesinde ağırlaşana kadar da ofise geliyordu. Aktif çalışamazdı ama onun bir köşesi vardı, orada oturur, gelen gidenle sohbet eder, kahvesini yudumlardı.
4. kuşak olarak babanız Ünal Taneri kaç yılında işin başına geçmişti?
1960 yılı Eylül ayında babam işin başına geçiyor ve 2009 yılında vefat edene kadar da çalışıyor. 1979 yılında şirket adı, ‘İbrahim Esat Taneri ve Oğulları’ şeklinde son halini alıyor. Ben de 5. Kuşak olarak 1992 yılında Üniversiteyi bitirip Ereğli’ye döndükten itibaren aktif olarak şirkette çalışmaya başladım ve 2001 yılında amcamın hisseleri devralıp devam ettim. Bu arada Esat Taneri’den başlayarak bana gelene kadar ailenin üç kuşağıyla birlikte çalışan sağ kolumuz olan Muharrem amcamız, Sevgili Muharrem Küçükturhan’ı da anmadan geçmeyelim. Tam yetmiş yıl boyunca acentemize yüreğiyle, beyniyle hizmet etti.
Erdemir’in kurulma sürecinde işin başında kim vardı?
Amcam okuduğu için daha yoğun olarak babam ve dedem işin başındaydı. Çok yoğun bir dönemdi. 1950 yılında kurulan devlet kuruluşu Deniz Nakliyat, Koçtur Denizcilik, Cerrahoğullarının kiralık gemileriyle Erdemir’in tüm ünite, ekipmanları Ereğli’ ye geliyordu. Bu arada Cerrahoğulları da Sönmez denizcilik de Ereğli’lidir. En büyük nimetimiz de kendi bünyelerinde armatör de çıkarmış eski Ereğlililerdir. O firmaların da bu fabrikanın kurulmasında emeği çoktur. Acentemizin görevi de o zamanki iletişimi sağlamaktı.
Ereğli’deki tek Deniz Acentesi olarak kaç yılına kadar devam ettiniz?
1980 yılına kadar tek acenteydik. Erdemir’ in kurulma sürecinde ve devamında çok yoğun olarak çalışmalarımız devam etmiş. Kurulumu sırasında fabrikanın ünitelerinin, ekipmanlarının tüm gemilerden boşaltılması, yerlerine getirilmesi sırasında çalışmışız. Hatta hatırlar mısınız, TTK İskelesinde bir tane 125 tonluk ağır vinç vardı, sanırım söküleli on yıl oluyor. Orada da fabrikanın büyük parçaları boşalıyordu, ben onlara biraz ucundan yetiştim. Tüm gün caddelerin trafiğe kapandığını, o çok büyük fabrika parçalarının geçmesi için yol üzerindeki direklerin söküldüğünü hatırlıyorum. 1980’lerden sonra Varol Acentesi, rahmetli Hüseyin Amca bu işe daha çok kosterlerle ilgili olarak girmiş. 1985’li yıllara kadar 1 no’lu Limana gelen gemilere de hizmet veriyorduk. Daha sonra Nevzat Öztürk gemi acentesi açtı. Daha sonra Remzi Karakuş derken böyle böyle büyüdü. Şu an dokuz tane acente var. Bunları konuşmanın yeri midir bilemiyorum ama biz şu an 2017 Nisan ayından beri Erdemir Limanı Oyak’a geçtiğinden beri Erdemir’e Acentelik hizmeti veremiyoruz. Bu hakikaten bana sadece maddi olarak değil manevi olarak da çok rahatsızlık veren bir konu. Ben gözümü açtım; Erdemirgemiler ve bu yaşıma Erdemir’le geldim. Ve biz Ereğli’li acenteler olarak bir kararla, bir kalemde silkelendik atıldık. Bu nasıl oldu? Buradaki acentelerin 4,5 milyon dolar gibi bir acentelik payının olduğunu (bu miktar neye göre hesap edildi bilemiyorum) özelleştirmeden itibaren gidip gelip Paşalara söylediler. Böyle bir rakam yok tabii ki, kendileri de görüyorlardır şu an. DTO Başkanımız Tamer Kıran da dile getirdi bunu: ‘Erdemir 1 milyar dolar kazanıyorsa, 995 milyon dolar kazansın, nedir?’ Burada bu kadar insan ekmek yiyor.
Peki Ereğli’de iş yapan 9 Deniz Acentesinin durumu çok mu kötü şu an?
Biz ayda 20 gemi yaparken, ben bu sene toplamda 4 gemi yapabildim. O da Erdemir dışındaki küçük firmalar. Bu konuda da girişimlerimiz var, yine İstanbul’dan bir heyet konuşmaya gitti. Şu an iki tane acenteyle çalışıyor Erdemir. Bir tanesi İzmit’ten geldi, sanki Ereğli’de firma yokmuş gibi. İhale usulü de yok. Soruyorsunuz bu firmalar neye göre belirlendi diye, büyük ağabeyler öyle istedi deniliyor. Varol, ben, Osman Soydemir, Burak Gürdal, Nevzat Öztürk, Tufan Küllü, Ali Doğru, Oğuz Ünlüer, hepimiz dışarıda bırakıldık ve çok zor şartlar altında yaşıyoruz. Bir mail gelmiyor, bir telefon çalmıyor. Sahibimiz de yok.
Umarız İ.Esat Taneri Oğulları ve Ereğli’de uzun yıllardır faaliyetini sürdüren diğer firmalar yaşamaya devam eder; biz de kendilerini tekrar Dergi 67300 olarak sayfalarımızda konuk alırız.